5 Mayıs 2012 Cumartesi

Selahattin Duman: Tüketici olasın da sen de tükenesin..

Lafım beni tüketen Koreli firmaya.. Bu memlekette “tüketici hakları” ile “insan hakları” insan sıfatına girip aralarında güreş tutsalar.. Davaları Avrupa’ya taşan, sabıkası buradan köye yol olan “yerli insan hakları” bu güreşi kazanır..

Köşe yazarı esnafının markalara, kuruluşlara dokundurması hassas bir konudur..

Bir fiskecik dokunursun, ses titreşimlerini ölçen diyapozon aleti gibi dalga dalga inler.. Çınlaması, tınısı kulaklardan gitmez..

O ana kadar fukara tüketicinin feryadını duymayanlar birden hassaslaşırlar..

Telefonlar çalar.. Firmanın ya da markanın “yazarın egosunu tatmin edecek çapta” bir yetkilisi “hassasiyet” numarasına yatar..

Sana meselenin özünü anlatmaya çalışır..

Her ne kadar bazı talihsizlikler yaşanmışsa da mesele çözülmeyecek gibi değildir..

Tabii o köşecinin şikâyeti neyse, onun sesini kısacak bir “hediye..” münasip dille teklif edilir..

“Lafı uzatmazsan sorunu çözeriz..” politikasıdır bu..



***


Baştan söyleyeyim..

Samsung nam kuruluşun; hani televizyondan akıllı bilmem neye kadar her bir şeyi üretip serbestçe pazarlayan Güney Kore firmasının her türlü barış teklifine kapalıyım..

Televizyon karşısında geçen ömrümden iki seneyi yediler.. Bu saatten sonra “Al sana en kralından bir uzaktan kumanda aleti” deyip hediye yollarlarsa kabul etmem..

Eve teknisyen neyim yollayıp, sorunun kaynağına inme numaraları yaparlarsa ona da şedit tepki gösteririm.. Gelen elemana pis dalarım..

Bu yazının kaleme alındığı andan itibaren zatım ile Güney Kore’nin Samsung firması arasında savaş başlamıştır.. Bu yazı da bir çeşit “İlân-ı harp” deklarasyonudur..

SAVAŞ BAŞLADI

Resmiyeti yoktur ama bu yazının yayınlandığı günden itibaren yoluma bir Güney Koreli çıkarsa ona Kuzey Koreli muamelesi yaparım..

Sokaktaki vatandaştan, Samsung Elektronik’in Yönetim Kurulu Başkanı Lee Kun-Hee’ye kadar herkes bunu böyle bilsin..

Neden mi zıvanadan çıktım?

Benim son televizyon, aşırı seyredilmekten “göze gelip” ekran karartınca gidip kendime yenisini arandım..

Aranırken de bu Samsung’a denk geldim.. Yüz kırk ekran sinema perdesi gibi devasa bir alet..

Söylemesi ayıptır o sırada benim badem gözler henüz ameliyat edilmediğinden bırakın dizilerin alt yazısını, televizyonun kendisini bile ancak görüyoruz..

Aleti de yarıdan az fiyata indirmişler, bir de taksitliyorlar.. “Eh! Kaçmaz fırsat” deyip on takside bağladığımız cihazı yüklenip, eve getirdik..

Bir iki hafta her şey güzeldi.. Meğer bunlar “balayı günleri” imiş..

Daha ikinci haftamız taze bitmişti ki televizyonun “uzaktan kumanda” cihazı pis huylarını göstermeye başladı..

Basıyorsun tuşlarına, canı isterse tepki veriyor istemezse vermiyor.. Belki yedi sekiz defa pil değiştirdim..

İlk teşhisim “bu alete de pil dayanmıyor” şeklindeydi.. Derken sorunun pillerde değil “uzaktan kumanda” cihazının psikolojisinde olduğunu çözdüm..



***


Yılda yüz elli sekiz milyar dolar ciro yapan ve bunun on üç milyar dolarını kazanç olarak cebe atan Koreli dostlarımızın uzaktan kumanda cihazı çalışmıyordu..

Daha doğrusu canı isterse çalışıyor, istemezse yan gelip yatıyordu..

Başka bir deyişle; bünyesinde iki yüz elli dört bin işçi, mühendis ve teknisyen çalıştıran Samsung’un kendi ürettiği, çok iyi çalışır diye sattığı “uzaktan kumanda” cihazına lafı geçmiyordu..

Teknolojiyi özgün yorumlayan her vatan evladı gibi biz de aletin orasına burasına vurduk.. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” dercesine tartakladık ama what fayda?

PES EDİYORUM

Piller belki de tam temas etmiyor deyip yöntem değiştirdik.. Elle yoklayarak boşluk ölçümü yaptıktan sonra pilleri kâğıda sarıp, şeffaf bantla kalınlaştırdık..

Zavallı piller trafik kazasından çıkmış gibi oldu..

Alet çalışmadı mı arka kapağı açıp, parmakla pilleri sağa sola itiyoruz.. Veya tepelerine bastırıyoruz..

(Bunu yaparken de televizyona doksan derecelik diklikte durman şart..)

Canı isterse kapatıyor televizyonu, canı isterse açıyor.. İkide bir ses ayarı işine hiç girme.. Çıldırırsın.. O işi de Digiturk’ün kutusu üzerinden idare ediyoruz..

İçinizden ne geçirdiğiniz tahmin ettiğimden onun da cevabını vereyim..

Ev içinde bu mücadeleyi verirken ev dışında da harıl harıl Samsung’un “uzaktan kumanda” cihazını arıyoruz..

Yok oğlu yok..

Her köşede birer bayileri var.. Tip tip televizyonları var.. Birinden birinde uzaktan kumanda aleti yok..

“Nereden buluruz?”

“Yetkili teknik servisinden..”

Yetkili servis laflarını burada “yer altı örgütlerinden” diye anlayacaksınız..

Çünkü Samsung’un internet üzerinden fiyakasını yaptığı ne kadar yetkili servisi varsa adeta “yer altı faaliyeti” gösteriyor..

Adresler şaşırtmaca.. Birinin izini altı ayda zor buldum.. Kurtuluş’ta Kâzım Orbay Caddesi üzerinde.. Koşturarak gittim..

Hem kapalıydı hem de tepesinde kocaman “Sony” tabelası vardı..



***


Sony kılığına girmiş bir Samsung yetkili bayisinden de boş döndükten sonra psikolojim hepten çözüldü..

İkinci el kumandacıları, çakma kumandacıları aramaya başladım.. İnanmayacaksınız ama her markanın otuz çeşit yedeği var.. Samsung’unki yok..

En son bir pasajın içinde bir dükkân buldum.. Sahibi gayri Müslim vatandaşlarımızdan..

Dükkânda belki sekiz yüz, belki bin yüz model var.. Benimki yok..

Tam Cevahir’deki Samsung bayisinin önünde oturma eylemine hazırlanıyordum ki bir telefon geldi.. Arayan, piyasaya “uzaktan kumanda” cihazı aramak için saldıklarımdan biriydi..

“Abi Levent’te buldun senin aleti..” dedi ve ekledi.. “Ama seksen lira istiyorlar..”

Cevabım “Hemen al getir” oldu tabii.. Kaybolan ruh sağlığımı tamir ettirmek, nereden baksan daha pahalıya gelecekti..
Selahattin Duman / Vatan - 04.05.2012

1 yorum: